|
Kendi kişisel sosyal
devletimizde yaşam
Banu CONKER, Hayata Dair,
Banu Conker makale ve yazıları,
7 Mart 2014
Sosyal medyayı, tüm halkı,
çevremizi en son etkileyen konular yakinen para ile ilgili.
Hepimizin hayatında olmazsa olmazı para. ‘Para ile saadet
olmaz’ diyen de para ile yaşamak zorunda, ‘bu kadar para
adamı bozar’ diyen de. Paraya bakış açımız bilinçaltımızdan
bilincimize çıkan bu cümlelerde yatıyor
Banu Conker'in tüm Hayata Dair
yazıları |
|
|
|
 |
|
Banu Conker |
|
Benim
politik
bilgim politikanın ‘p’ harfinde başlar ve biter. Hiç
tartışmaya giremem, girmem, sadece izlerim ve sezgilerime
güvenirim. Duyduklarımı, okuduklarımı, gördüklerimi bir
süzgeçten geçirir, ona göre hayatımı yönlendirmeye
çalışırım.

Yıllardır beni irite eden bir ‘sistem’ içinde yaşadığımı
görüyorum. Neresinden baksanız bu sistemin dışında kalmak
mümkün değil, sadece sistem denilen çarkın girdabının
dışında kalmaya çalışıyorum. Bazen bunun için debeleniyorum
hatta.

Son zamanlarda ülkemiz bıçak sırtında günler geçiriyor,
hatta zaman o kadar hızlı ki, yakında yılını doldurmuş
olacağız. Bu bıçak sırtı hepimize bir şekilde dokunuyor, bir
şekilde kanatıyor. Hepimiz bugünlerin içinde ister istemez
yoğruluyoruz. Bakalım, yeni hamurumuzla neler yapabileceğiz?
Sosyal medyayı, tüm halkı, çevremizi en son etkileyen
konular yakinen para ile ilgili. Hepimizin hayatında olmazsa
olmazı para. ‘Para ile saadet olmaz’ diyen de para ile
yaşamak zorunda, ‘bu kadar para adamı bozar’ diyen de.
Paraya bakış açımız bilinçaltımızdan bilincimize çıkan bu
cümlelerde yatıyor.

Kapitalist sistem adı verilen (kapital = anapara) parasal
düzende hepimizin iyi yaşamak için paraya ihtiyacı var, ama
bu parayı nasıl kullanıyoruz? Parayı kullanma biçimimiz
aslında paraya sahip olmakla eşdeğer galiba. Ekonomik düzen
büyümek adına bizi reklamlarla, yaratılan ihtiyaçlarla kendi
mengenesine almaya başlayalı yıllar oldu. Elimizle
yapabileceğimiz birçok şeyi düğmelere basarak yapar olduk.
İhtiyacımız olmayan yastıkları, yorganları evimize
doldurduk, küçük ev aletlerini önce aldık, sonra onlara yer
yaratmak için yeni dolaplar yaptırdık ya da küresel sistemin
getirisi olan bauhauslara koştuk.

Peki tüm bunlar gerekli mi? Bizi farkında olmadan
köleleştiren ekonomik sistem elimize, ayağımıza prangaları
takıyor ve biz bundan mutluluk duyuyoruz. Benzinini
koyamadığımız, kredisini zorla ödediğimiz arabanın kapımızın
önünde komşularımıza ‘hava satmamızı’ sağlamamızı bize statü
sağlıyor örneğin.

Tüm bunlar kapitalist sistemin yarattığı ‘ihtiyaçlarımızı’
giderme ihtiyacı aslında. Ayn Rand’ın muhteşem kitabı ‘Atlas
Silkindi’ adlı kitabı geldi bugün aklıma. Ayn Rand, Rus bir
ailenin kızı ve Amerika’ya kaçıyor, ölene kadar da orada
yaşıyor, kapitalist sistem hayranı. Kitabını okurken aslında
ben de kapitalist sistemi sevdim. Kısaca savunulan şey,
insanın ürettiğinin karşılığını alması Rand’a göre. Kabaca
bir tabirle ‘ne kadar ekmek, o kadar köfte’ dediğimiz yaşam
tarzı. Kendinizi bir firmada düşünün, çalışıyorsunuz,
emeğinizi ve enerjinizi firmanın işleri için harcıyorsunuz.
Yan masanızda ise kendi halinde, ‘salla başı, al maaşı’
tarzı çalışan, bol bol özel telefon görüşmeleri yapan, işi
savsaklayan bir arkadaşınız var. Zam zamanı geldiğinde sizce
kimin daha fazla zam alması gerekli? Tabii ki sizin. İşte bu
Ayn Rand’ın kapitalist sistemini anlatışı. Üretmek,
ürettiğinin karşılığının alınması, herkesin yeteneğine göre
değerlendirilmesi.

Sosyalist sistemlerde ise herkes eşit, herkes eşit miktarda
maaş alıyor, sizin ne kadar emek verdiğinizin bir hükmü yok,
yan masanızdakiyle eşitsiniz. Peki, bu durumda siz bir süre
sonra hala aynı şekilde özveriyle çalışmaya devam eder
misiniz? Bence hayır. Siz de emeklerinizin boşa gittiği
hissine kapılıp, ‘enayi miyim ben’ sorusunu kafanızda
duymamak için duyarsız olmayı seçersiniz büyük ihtimalle.
İşte sosyalist sistem insanı böylece ilerlemekten alıkoyar.

Her şeyde denge gereklidir. Ayn Rand bugünleri görseydi,
acaba hala kapitalist sistemi seviyor olur muydu? Ya da
Atlas Silkindi yerine ne yazardı? Bugünlerde ülkemizin
içinde yaşadığı sistem kapitalizmi aşmış, bana göre
rantalizm sınırlarını zorlamakta. Her yere rant gözüyle
bakan, taşeron firmalarda çalıştırılan işçilerin emeklerinin
sömürüldüğü korkunç bir çark işliyor her yanımızda ve biz ne
kadar uzağında kalabiliyoruz, ne kadar ona hizmet etmekten,
ne kadar onun uşağı olmaktan kaçabiliyoruz?

Tüm bunlar kafamın içindeki süzgeçten geçtiğinden beri
hayatımda sosyal devletin nimetleriyle kapitalist sistemin
konforunu ve üretkenliğini dengede tutmaya çalışıyorum,
nasıl mı?

Aslında çok kolay, sadece babaannem ne yapardı, büyüklerimiz
nasıl yaşardı, ben küçükken dünya nasıl bir yerdi diye
hatırlamaya çalışıyorum. Gıdalardaki katkı maddelerinin
korkunç sonuçlarını düşündükçe daha doğal beslenmeye merak
saldım, elimden geldiğince, takıntı yapmadan uygulamaya
çalışıyorum. Örneğin yoğurdu artık evde yapıyorum. Günlük
sütü parmağımı tutabileceğim ısıya getirdikten sonra iki
kaşık yoğurdu biraz sütle maya haline getirip, koca bir
tencerenin içinde karıştırıyorum ve babaannem gibi iki tane
havlu ile tencereyi sarıyorum. Geceden mayalayıp, sabah
havluyu açıp, tencereyi dolaba koyuyorum. Akşam eve
geldiğimizde yoğurdumuz hazır oluyor. Ama kapitalist sistem
ne yaptı? Bir yoğurt yapma makinesi üretti. İndirimli bir
sitede 69.90 TL (psikolojik olarak 60 TL verdiğinizi
düşünüp, aslında 70 TL veriyorsunuz) fiyata bu makineyi
alabiliyorsunuz. Belki bir başka marka biraz daha ucuza ya
da biraz daha pahalıya bulunabilir. Peki, bu makineyi
kullandığınızda ne olur? Elektrik harcarsınız. Makinenin işi
bitince parçalarını yıkamak için zaman ve su harcarsınız.
Hâlbuki ben iki havlu ile bunu elektrik ihtiyacı olmadan
hallediyorum. Yoğurt bitince sadece tencereyi yıkıyorum. O
yüzden artık akıllı harcamalar yapmaya özen gösteriyorum.
Sistemin dışında kalmak, girdabın içine düşmemek benim için
böyle mümkün olabiliyor.

Parayı daha az harcadığımda daha fazla insan olduğumu
anlamaya başladım. Harcamak fiili aslında ne kadar üzen bir
eylem. Yaşlandığınızda bir gün ‘hayatımı neler için
harcamışım’ da diyebiliriz, ‘bu hayatta zamanımı güzel
şeylere kullandım’ da diyebiliriz. Ben seçimimi doğru
kullanımdan yana yaptım artık. Bu da beni günümüzün ‘yaşam
alanı’ tabir edilen, ama yaşamımızı alan
AVM’lerden
uzak tutuyor. Yapay ortamlardan uzak durdukça doğal çevrenin
önemini daha çok kavrar oldum. Bu da beni dengeye getiriyor.

Yazacak ne kadar çok şey var ve yapacak ne kadar çok şey.
Sizin hayatınızda kapitalizm, sosyalizm ve rantalizm
nerelerde? Bunları fark etmeye başlarsanız, sıkıntılarınızın
hafiflediğini, hafifleyebileceğini de fark edebilirsiniz.

Güzel anlar biriktirmeniz, hayatınızı kullandırtmadan
kullanmanız dileğiyle...
Yazan: Banu Conker -
Hayata Dair
Makale yazı şiir öykü deneme
Banu Conker'in tüm Hayata Dair
yazıları
Banu Conker'in kişisel gelişim yazıları
Banu Conker Hayata Dair annelik yazıları
Banu Conker'in diğer Hayata Dair
yazıları
Banu Conker'in kişisel bloğu
http://bitutamtuz.com
Diğer makale, araştırma ve
yazılardan |